BLOG
Uzay madenciliği mi, altın madenciliği mi?
08 Ekim

Uzay madenciliği mi, altın madenciliği mi?

Kütahya ve Uşak arasında bulunan bir dağ olan Murat Dağı'nın ismini bir çoğumuz duymamıştır. Ancak benim de doğup büyüdüğüm dünyanın en verimli topraklarından Çivril Ovası'nın hayat damarlarına can veren Murat Dağı'nın özelliklerini sayınca ''Ben nasıl bilmiyorum bu kadar önemli bir dağı?'' diye kendinize sorabilirsiniz. O zaman ilk olarak sizi biraz Murat Dağı ile ilgili bilgilendireyim: Murat Dağı, üzerinden çıkan akarsuların 3 ayrı denize döküldüğü dünyadaki tek dağ. Bünyesinden doğan 6 akarsu ile 3 ayrı denizle buluşması bakımından da emsalsiz.

 

İç Ege bölgesinin kalbi konumunda ki Murat Dağı'ndan doğan su kaynakları; Adapazarı, Bilecik, Eskişehir, Kütahya, Uşak, Afyon, Denizli ve Aydın hattının batısında kalan Batı Anadolu havzasının su ihtiyacının yüzde 45'ini tek başına karşılar. Güneyindeki Banaz Çayı ile Büyük Menderes nehrine, oradan Ege denizi’ne, kuzeybatısındaki Murat Çayı ile Gediz nehriyle Ege Denizi'ne, kuzeydoğusundaki Kokar Çayı ile Sakarya nehriyle de Karadeniz 'e ulaşır. Bitti mi? Bitmedi.

 

Aslında bölgeyi yanyana küçük dağlardan oluşan bir bütün olarak ele almak gerekir. Bu bağlamda da Murat Dağı güneybatısındaki kardeş dağı olan Şaphane Dağı’ndan çıkan Simav Çayı, kuzey yönünde ilerleyerek Ulubat Gölü'nün fazla sularını boşaltan Uluabat Deresi ve Manyas Gölünden çıkan Karadere ile birleşerek Marmara Denizi'ne, kuzey yamacından inen Kızıltaş Suyu'nun birleşmesiyle doğan Porsuk Çayı, Sakarya Irmağı' yla birleşerek Karadeniz’e, doğusundaki kaynaktan ise Akar Çayı ile Afyon Eber Gölü'ne su gönderir. Ayrıca Banaz Çayı ile dünyanın en uzun ikinci kanyonu olan Ulubey Kanyonları'nı şekillendirir. Aynı zamanda eşsiz ormanları ile Ege Bölgesi'nin oksijeni kaynağıdır ve haliyle bu kadar özelliğiyle de adeta bir cennet köşesidir. Üstelik tüm bu özelliklerine rağmen ağır başlı haliyle de gözlerden uzak, sessiz sedasız kalmayı başarmış ve bugünlere varmıştır.

 

YARIN ALABİLECEK SERVET BULAMAYACAĞIZ

 

Ancak önümüzdeki günlerde Murat Dağı'nın ismini çokça duyacak gibiyiz. Maalesef bunun nedeni ise bağrına açılacak devasa altın madeni olacak. Temiz suyun ve bozulmamış doğanın, altından değerli olacağı yakın gelecekte, Murat Dağı'nın sağladığı suyun ve oksijenin ederi günümüzde kaç paradır bilemem ama yok ettiğimizin yerine yenisini koyamayacağımız gün gibi ortada. Üstelik şimdi yok ettiğimizi yarın alabilecek servet de kimsede bulunmayacak.

 

Peki ben bunları neden mi anlatıyorum? Çünkü bir soru sormak istiyorum. Soru ise şu: Dünyanın uzay madenciliğini konuştuğu ve bu yönde atılımlarına hız verdiği çağımızda, dünyanın en eşsiz coğrafyalarından birini, ülkemizin en önemli su kaynaklarından bir tanesini yok etmek ne kadar karlı ve akıl işi? Cevabı sizin.

 

NASA'NIN HEDEFİ UZAY MADENCİLİĞİ

 

Şimdi gelelim diğer önemli bir konu olan uzay madenciliğine ve dünyanın diğer ülkelrinde nasıl bir gelişime eriştiğine. Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA geçtiğimiz Haziran ayında çok önemli bir açıklamada bulundu. NASA yaptığı açıklamada uzay görevi dahilinde yeni bir asteroid üzerinde madencilik çalışmalarına başlamak istediğini bildiriyordu. Değerli metallerin bulunduğu asteroide ulaşmak isteyen NASA'nın önüne bu konuda birçok problem de çıkıyor. Fakat asteroidin içerdiği metal oranı madencilik sektörünü tamamen değiştirecek nitelikte.

 

 

TAM TAMINA 10 KENTRİLYON DOLAR

Asteroidin içerisinde platin, iridyum ve renyum gibi dünyada pek çok kullanım alanı olan metallerin değerinin yaklaşık 10 kentrilyon dolar olduğu belirtiliyor. Yani 10 trilyon doların 1 milyon katı. Bu sayı 78 trilyon dolarlık küresel ekonomik hacminden katbekat fazla. 16 Psyche adındaki asteroide gitmek önümüzdki 2018 yılında NASA'nın planları arasında bulunmamakta. NASA'nın bu görevi 2023 yılında başlatması planlanıyordu fakat asteroidin getirileri göz önünde bulundurulunca Amerikalılar kolları sıvadı ve tarih 2022'ye çekildi.

 

Peki şimdi Murat Dağı'nda açılacak altın madeninin en çok zarar vereceği Uşak ili sınırları içerisinde yer alan, Türkiye ve Avrupa'nın en büyüğü Kışladağ altın madenindeki rakamlara bakalım. Maden açıldığı günden bu yana geçen 10 senelik zaman diliminde yaklaşık 80 ton altın çıkarıldı, Madenin kapasitesinin ise 240 ton altın olduğu düşünülüyor. Maden işlem tamamlandığında yaklaşık 19 milyar dolarlık bir kazanç elde edileceği hesaplanıyor. Elbette bu rakamlarda farklılıklar olabilir. Bu çıkarılan altının tabii ki aslan payı işletmeci yabancı firmanın. Şayet elde edilen gelirin çok değil dörtte biri Uşak'da kalsaydı, Uşak'ın bir Dubai olmasa bile, en azından bir Frankfurt olmasını bekleyebilirdik. Ancak Uşak'a gidip de baktığınızda pek de bir Frankfurt'luk hali yok.

 

Kısacası Uşak hala aynı Uşak. İnsanlık tarihinde derinin işlendiği ilk yer olarak bilinen Uşak; deri sanayisi bitmiş, ünlü battaniyesinden pek bir eser kalmamış, tekstili zayıflamış ve günümüz teknoloji üretiminde epey gerilerde kalmış gibi. Çok şükür ki inşaat ve apart sektörü var da, millet çorbasını kaynatıyor. Zaten pek çok Uşaklı'nın da eteklerinde yaşadığı Murat Dağı'nın değerinden de haberi yok. Dibinde yaşayanın haberi olmayınca, uzaklarda nimetlerinden faydalananların da haliyle çok bir bilgisi olmuyor. Herkes üzümünü yiyor ve o bağlar hep o üzümü verecek sanıyor. Oysa su olmayınca üzüm de, nar da olmuyor. Ne Salihli Ovası'nda ne Aydın Ovası'nda, ne de Çivril Ovası'nda toprak susuz can vermiyor.

ÜSTÜ, ALTINDAN DAHA DEĞERLİ

 

Peki o kadar konuştuk, madene ne gerek var gibisinden laflar ettik, toprağı övdük, üzümü ballandırdık ama altın madeni yerine tavsiye ettiğimiz uzay madenciliği mümkün mü? Elbette şu an için değil. Ama unutmayalım ki bilim zaman içinde hep ispatlamıştır ki; hayal ettiğimiz her şey mümkündür. Her ne kadar uzay madenciliği teori aşamasında olsa da, mesafe katetmek için önce yola çıkmak gerekir. Yola çıkmak için de dinç ve sağlıklı olmak şarttır. Diğer bir yandan ise konunun zorluğunu iyi kavramak ve ona göre çalışmak gerekiyor. Teknolojik açıdan alınması gereken çok yol olmasının yansıra metallerin çıkarılabilmesi durumunda dahi lojistik meselesi var. Zira belirtilen ölçekte bir metal yığınını uzaydan Dünya topraklarına taşıyacak ve güvenli bir şekilde inmesini sağlayacak altyapı henüz yok.

Belki size anlattıklarım biraz bilimkurgu geldi, belki sen önce elindeki altını değerlendir sonra uzaydakine bakarsın diyorsunuz ama ben ısrarla hala asıl elimizdeki altının yerin altında değil üstünde olduğunu iddia ediyorum. Biz, gözümüzün gördüğü, dilimizin tattığı ve yaz günü gölgesinde dinlenip şırıltısında serinlediğimiz doğamızın altından daha değerli olduğunu bilelim yeter. Çalışarak ve aklımızı kullanarak altından çok daha değerli nesneler üretebileceğimize ve üstelik bunu doğamıza zarar vermeden başarabileceğimize inanalım. Çocuklarımıza kazılmış, yok edilmiş çukurlar değil, ormanlar, akarsular, dağlar bırakalım. Gerisini de bu güzelliklere baktıkça hayaller kuracak ve bu hayallerinin peşinden koşacak çocuklarımıza bırakalım.

SenemKılıç

1978 Denizli doğumluyum. Ege Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği eğitimimi tamamladım. Dokuz Eylül Üniversitesi Sayısal Yöntemler Yüksek Lisansı Dokuz Eylül Üniversitesi İşletme Ana bilim dalında "X,Y Kuşağının İstihdam Politikaları" üzerine doktora eğitimi tez aşamasında devam etmekteyim...

Bana Ulaşın